Sıra

2 seneyi aşkın süredir Türkiye’de bulunma fırsatım olmamıştı. Ya bu süre zarfında doktora yaptığım üniversite kasabasındaki gündelik yaşantıya alışmış olacağımdan, ya da şu an bilemediğim başka sebeplerden dolayı Türkiye’deki bazı şeyler çok tuhafıma gitmeye başladı. Konuşacabileceğim, gözlemlerimi yansıtabileceğim pek çok konu var fakat şimdilik beni gündelik yaşantımda çok etkileyen ‘sıra’ mevzusunu yazmak istiyorum. İstiyorum çünkü içimdeki ukteler tarlasını sürmezsem bütün hasat yanacak. Delireceğim herhalde.

Türkiye’deki çoğu insanda sıra ahlakı yok.

Şimdi eleştirel iç sesim diyor ki ‘Şeyma, sen de sıra görgüsü okuluna mı gittin, ne alaka’ ya da ‘Şeyma, sen de iyi ki gündelik hayatın nispeten daha rahat aktığı bir yerde yaşıyorsun, hemen rahata alışmışsın, bunlar olur yeaov, takılma canım’. Bütün bu iç ses kaosuna rağmen, dediğimin arkasında duruyorum ve maalesef ülkemizde sıra görgüsünün olmadığını gözlemlediğimi yazma ihtiyacı hissediyorum. Resmen rahatsız oluyorum. Yahu alt tarafı bir sıra, market sırası olur, sebze meyve pazarındaki gayri resmi nezaket sırası olur, sıra yahu bu: girersin ve beklersin!

Merak ediyorum. Bu ‘sıra’ mevhumu anlaması çok mu zor bir şey. Acaba anlaması çok zor bir şey mi diye ‘sıra’ kavramını anlatmayı bir denemek istiyorum.

Sıra: aldığınız ürün ya da hizmetin bedelini elden verdiğiniz işletmelerde, sizin gibi oraya gelen insanların önüne geçmeden, belli bir nezaket mesafesinde durulan bekleme hadisesine denir.

 

‘Sıra’ tabii ki bu anlattığımla kısıtlı değil, hayatta her şeyin sırasını bilmek de çok önemli. Bu market sırasından daha zor tabii. Çoğumuz da burada çuvallıyoruz. Hayatını sıraya sokmak kolay mı yahu? Ama soracaksın kendine. Sorman lazım, ben doğru mu sıralıyorum hayatımdaki öncelikleri, yapacaklarımı ben istediğim, kendimi gerçekleştirmek için mi yapıyorum, yoksa yuvarlanıp gidiyoruzca sebeplerden mi? Mesela ben yurtdışında olduğum için maalesef o ‘sıra’da, Türkiye’de yaşayan ailemi ve arkadaşlarımla geçireceğim keyifli vakti kaçırıyorum. Bu beni acıtıyor, biliyorum çünkü hayatta her şey göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor, kaçırdıklarım ağır geliyor.

Madalyonun öteki yüzünde de kendimi gerçekleştiriyorum hissi var. Ona yaslanıyorum. Ne yapacaksın, illa bir şeye yaslanacaksın. Ötesini bırakıyorum başka satırlara.

Bu ufak bir yandal mevzuydu. Asıl mevzu ‘sıra’ya girme, bekleme ve sırada önündeki kişiye saygı gösterme kıtı insanlarımızdan çıktı. Yalnız bu ‘sıra’ da öyle bir kelime ki, başka bir yandala daha hoplayasım geliyor… hop.

Yandal 2: Konuşma sırası

Homo sapiens denilen, pek de kendine ya da etrafına faydası olmayan bu tuhaf canlı grubu, yaklaşık 2 yaşından beri konuşmasına rağmen ‘konuşma sırası’ denen mevhumdan da bihaber. Yahu alt tarafı bir sohbet, o konuşur sen dinlersin, sen konuşursun, o dinler, ‘sıra’nı bekler ve ‘sıra’n geldiğinde ağzını açar ve konuşursun -ama ya dediğimi unutursamlara girme, bu kadar kendi diyeceğim çok önemlicilik de yapma çünkü önemli olduğunu düşünüyorsan zaten unutmazsın, kaldı ki ‘bu insanın söyleyeceği bitse de, benim ‘sıra’m gelse’ diye sohbet edilmez, o çok büyük bir megalomanyaklık; dinleme görgüsü ve keyfinden mahrum da kalma, derim-.

hayatı sıralı yaşamak sosyal hayatı kolaylaştırır

– ee tabii iç dünyada sıra olmayabiliyor ama olsaydı o da kolaylaşırdı.