Niye yaşıyoruz?

Bu soruyu ezelden beri tartışır, duyar, kendi kendimize sorgularız. Bazı sabahlar gün ağarırken, bazı akşamlar günbatımında, bazen de ansızın günün göbeğinde, alelade bir anda çöreklenir yüreğimize malum soru: Neden yaşıyoruz?

Çeşit çeşit felsefeleri hatmetseniz de o sorunun cevabını vermek hiçbir zaman kolay gelmez. Zannediyorum meşhur soruyu cevaplarken “başkaları için” düşüncesi bir noktada var olacaktır.


Evet, başkaları için…

İster beğenin ister beğenmeyin yalnız değiliz. Zaman zaman yalnız kalabiliriz istersek ama yine de bazı kurallara; birlikte yaşamanın gerektirdiği bazı kaidelere uymak zorundayız.
Niye ben daha kendi varlığıma tamamıyla bir anlam katamamışken başkası için yaşıyormuşum!


Baba bana bir at ama şu saat!

Kendimize gelelim beyler bayanlar! Hayat yolunda kendinizi ve yaşamı tanıma yolunda adımlarınızı atarken başkalarının üstüne basamazsınız, insanların hakkını yiyemezsiniz. Her şey sadece sizin dediğiniz gibi olamaz. Bunu ben değil, hemen hemen bütün hukuk sistemleri söyler, öyle değil mi?
İşte o “başkaları” var ya o “başkaları”… Ailemiz, annemiz, babamız, kardeşimiz, kocamız, çoçuğumuz, sevgilimiz… Onlar için.

 

Mutluluk

Bir de mutlu olmak için tabii ki. Meşhur mutluluk meselesi. Nerede bu mutluluk? Yerde mi gökte mi! Aslında mutluluğun kaynağını araştıranlar şu neticeye varmışlar. Mutluluğun oldukça büyük bir yüzdesi genetikmiş, geri kalan hatrı sayılır bir yüzdesi de gündelik hayat içerisinde rutini kıran küçük değişiklikler, sevdiğin bir uğraşının olması (yaptığın iş bu uğraş olursa ne ala) aile ve arkadaş yaşantısı arasında dağılıyormuş. Maddiyatın hiç zannedildiği kadar yüksek bir payı yok.
Fakat gel görelim ki, Daniel Kahneman’ın konuşmasını ve iddiasını dinleyince her şey değişiyor. O diyor ki, mutluluğu araştırın, araştırın da, bizim bir yandan mutlu anılar toplamaya çalışan, bir yandan da mutluluğu deneyimlemeye çalışan gelgit ruhlu varlıklar olduğumuzu unutmayın. Mutlu anılarımız olsun diye mi mutlu deneyimler edinmeye çalışıyoruz? Yani şunu demeye getiriyor, siz seviniyorsunuz ya da üzülüyorsunuz ya ve sonra o duyguya göre bir anı kaydediyorsunuz ya, “o gün kötüydü ya da o gün harikaydı” gibi… O, anı toplayan tarafınıza göre gerçek olabilir ama o an onu yaşayan, deneyimleyen tarafınıza göre doğru değil belki de…

 

Siz bir de onu dinleyin tabii…

Dilerim üzerinde düşünüp, bunu fark edip Nazım Hikmet’in mükemmel şiirindeki gibi bir huzur dolar içinize…
“İçimde yaprak kımıldamıyor…
Deliksiz uyku gibi rahat geniş içim…
İç imde yaprak kımıldamıyor… Ellerimi
başımın altına koyuyorum… Denizi
duyuyorum… Uyuyorum…”