Mükemmel Erkek

Uyuyan Güzel, Pamuk Prenses, Sindrella, Güzel ve Çirkin ile başladık dinlemeye mükemmel erkeğin hikâyelerini. Yatmadan önce her gün tekrarlattırdık hikâyeleri zavallı anne babalarımıza: “bir daha”, “bir daha”…
Sonra devam ettik, durmak yok tabii. Okumayı söktük, kendimiz biraz daha okuduk, filmlerini seyrettik. Türk filmleri bir yandan, eski savaş filmleri bir yandan, drama, ihanet ama sonunda aşk, hep aşk.
Şimdi bir de Twilight var tabii son 5 senedir, ne kadar dalga geçersek geçelim, film ne kadar kötü olursa olsun, kurtların konuşması aptalca, Bella’nın bebeği direksiyon simülasyonu gibi olsa da, tıpkı Uyuyan Güzel’deki, Pamuk Prenses’teki, Sindrella’daki prens gibi, bir prenses olmayı istiyor insan.

İstemiyorum yahu çok saçma

Hadi oradan! Nasıl da istersiniz! Bal gibi hem de! Sevilmek değil mi, anlaşılmak değil mi hepimizin derdi? İşte bu prenslerin, Edward’ların hepsi fazlasıyla sevgi ve anlayış dolu. Öyle sevgi dolular ki, uyumadan, yemeden, içmeden seviyorlar. Öyle kayıtsız seviyorlar ki; kendilerini aşarak, küçük anlaşmazlıkların, kibirlerin önüne geçerek. Gel de beklentin yükselmesin. Çocukluktan beri böyle şeyleri okutmamak en doğrusu zannediyorum. Beklentisi geri alınamayacak bir şekilde yükseliyor yoksa çocukların, çita yükseliyor, gözleri açılıyor, “ne olabileceğini”, olasılıkları görüyorlar… Sonra ne oluyor, bir taraflarının üstüne kapaklanıyorlar.
Bir de cinsiyet sosyolojisi durumu var tabii. Yani cinsiyete bağlı olarak sergilenen davranışlar ve tutumların öğreniminin bütünü. Sürekli isyan etmek istemiyorum gerçekten ama kızlar büyürken ister istemez “a benim güzel, narin kelebeğim” cümlelerini işitirken, erkeklerde “aslanım benim, koçum” laflarını duymak durumunda oluyor. Neden oluyor? Artık nasıl açıklarsanız açıklayın, bu durumdan muzdarip oluyoruz. Hele biz kadınlar, küçükken daha fazla pembeli, pırıltılı hikayeler dinlediğimiz için iyice fena oluyoruz, zaten narin kelebekleriz, iyice hassaslaşıyoruz, reva mı bu yani?

Ah Tom ve Jerry!

Bir Tom ve Jerry gibi olamadı ki özendiğimiz, ya da bir Slyvester ile Tweety gibi, o zaman her şey çok daha kolay olacaktı. Tartışan, birbirini kovalayan iki arkadaş mı? Tamam, bakın hayat size bunu verebilir. Birbirini sürekli didikleyen, rahat vermeyen iki sevgili mi?
Olur.
Ama 120 yaşında hayatında hiç kimseye aşık olmamış bir adamın, gelip de sizi bulup, büyük bir aşkla “Seninle geçecek hiçbir zaman ölçüsü yeterli olamaz ama biz yine de sonsuzla başlayalım” demesi?

Pek zannetmiyorum.