Gıdıgıdıvakvak’ın Acıları

Şu Genç Werther’in Acıları var ya hani, bizim Goethe’nin… Adam ne yazmış yahu! Bakın ne demiş –bu arada kitabın Hasan Ali Yücel çevirisini okumak büyük ayrıcalık… O yüzden aynı zamanda çevirmeni de anmak lazım: Mahmure Kahraman.-

 

“Değerli dostum, keşke insanlar –niçin böyle olduklarını ancak Tanrı bilir!- geçip giden şimdiyi yaşamak yerine, geçmişte kalan bir sıkıntının hatıralarını anımsamak için hayal gücünü bu kadar zorlamasalar.”

 

He heyt yahu, keşke! Daha yalnızca 24 yaşındayken yazılmış bu satırlar. Gençliği şaşkınlık, hovardalık, tecrübesizlik, akılsızlık ve tembellikle özdeşleştirenlere gelsin bu cümleler.. Keşke geçmişte yaşanmış olumsuzlukların bizi delik deşik edişini her şeye bahane olarak kullanmasak, onların tutsağı olmasak.

 

Ne tuhaf, insan geçmiş zamanları suratında kekremsi bir beğenmeyişle anıyor; 1200’lerde keşfedilmiş bir icada mesela “Aaa! Onu O zaman mı bulmuşlar?!” diye tepkiler vererek şaşırabiliyor.. Ne var?! Bulamazlar mı? Sen onlardan 1000 sene sonra nefes alıyorsun diye daha matah bir şey misin! Zannetmeyin ki, tepkim birilerine.. Varsa yoksa işim kendimle.. Ben öyle düşünüyorum da o yüzden. Geçmişten gelenlere böyle istemsiz bir ukalalıkla yaklaşıyorum.. Sanki aya ilk ben ayak basmışım gibi.. Size de olur mu ki böyle..

Mesela Goethe, “Yuh diyorum! Adam ne yazmış yahu! Ne kadar kapsayıcı, nasıl bir ayna.. Nasıl bir ifade gücü” bunu derken çok iyi bir yazar olmasına duyduğum hayranlık dışında, 300 yıl önce yazılmış olmasına duyduğum şaşkınlığın kırıntıları da var. E o zaman, Homeros’a, Virgil’a, Ovid’e ve nicelerine ne diyeceksin, değil mi? Mantık bir sudur, ye iç kudur. İşe yaramıyor işte.

 

İnsan kemanını gıygıylatmayı çok seviyor kendi sözde acılarına –tamam tamam.. yine kendimden bahsediyorum -.. Halbuki kimi insan gerçek acılar tadıyor ama kemanını eline almaya bile tenezzül etmiyor. Neden öyle? Kimi insanlar doğası gereği yılmak bilmez olduğundan mı.. yoksa bulunduğu ve yetiştiği çevre mi O kimi insanları öyle yaptı.. Meşhur “doğa ve çevre” tartışması. Çözene aşkolsun. Mesela Shakespeare Fırtına başlıklı oyununda Prospero’ya dedirtmiş ki:

 

“şeytan, doğuştan bir şeytan

doğasında var.. ne yaparsan yap işlemez”

 

Bazı insanlar da kötü yani, değil mi? Onların suçu olduğundan değil. Talihsiz bir zamanda, talihsiz bir aileye ya da ailesizliğe doğmak yetiyor. Özgür iradeymiş… Ne kadar inanmak istesek de.. Palavra!

 

“Ve sevgili dostum, yanlış anlaşılmaların ve tembelliğin, dünyada entrika ve kötülükten belki daha fazla yanılgıya yol açtığını bu küçük meselede bir kez daha anlamış oldum. En azından entrika ve kötülük daha sık yaşanan şeyler değil.”

 

Kıssadan hisse –kötü çocuk kitaplarında, hikayelerin sonunda böyle bir kısım oluyor-: tembel olmayalım, yanlış anlamayalım.