Bir Günah Keçisi Çıksın!

Ne yapacaksak yapalım da şu işaret parmağımızı kendimize çevirmeyelim (!) Başkasına doğrultmak için değil mi o yahu! Zaman kötü, kriz var, sefalet var, açlık var, iş yok, güç yok, para yok, pul yok, insanlar berbat, anlayışsız, sevgiden nasibini almamış, edepsiz, görgüsüz, hoşgörüsüz, kaba, düşüncesiz, bu insanlar bizi zıvanadan çıkarıyor ya! Oh!

Sorumluluk filan niye üstlenelim yahu, biz mi getirdik dünyayı bu hale! Yapan düzeltsin, hem zaten sordular mı bizi dünyaya getirirken. Her şey çok karışık; dünyanın çivisi çıkmış arkadaş!
Şöyle düşünmeye devam edebilsek ne güzel olurdu değil mi? Sorumluluğun bizde olabileceği düşüncesi aklımızı kemirmeye başlamasa da, şöyle düşünüversek. Ama nerde o istikrar!

İstikrar Göklerdedir

Nedir istikrar? Sözlük der ki: “aynı kararda, biçimde sürme, kararlılık, stabilizasyon” dur istikrar. Ama her gün bir önceki günkü kararın devamı olabilir mi? Ayrıca neden böyle olması daha saygın olan şeydir gibi bir anlayış var? Neden 20’lerinde fikir değiştiren birine çocuk gözüyle bakılıyor? Neden 30’larında kariyer değişikliği yapmak isteyen insana başarısızlığa uğramış gözüyle bakılıyor? Neden 40’larında fikrini değiştiren kişiye “ay 30 yaş krizine gecikmiş bak” gözüyle bakılıyor? Neden daha sonraki yaşlara da “ay! yaşlılıktan” gözüyle bakılıyor? Neden! Her gün yeni bir güne uyanmayı biliyoruz ama…
Bütün bu yaftalarımız ceplerimizden taşarken, geliyor bahar mevsimi, kapıyı çalıyor. Kapıdan gelen o tanıdık ses, önce bizde “kim açacak ya kapıyı” üşengeçliği yaratıyor, sürekli bir uyuma isteği de cabası. Aradan geçen bir süre sonra, doğrulmayı başarıp, kapıyı açıyoruz. Bir de kimi görsek beğenirsiniz? Bahar gelmiş. Artık ne çalışmak istiyoruz, ne uğraşmak, hatta işi gücü bırakmak pek mantıklı gelmeye başlıyor; bir uyuyalım, bir de aşık olalım kâfi.
Bir dakika, insan hep aynı kararda kalabiliyor muydu demiştiniz?
“Aa! Yok, tabii ki de fikirlerimiz değişiyor canım; doğal olan da bu.” demeyi biliyoruz ama özellikle romantik ilişkilerde buna tahammülümüz yok. İlişkilerde, senaryolarımız elimizde, rollerimiz ezberimizde, repliklerimiz aklımızda, maazallah bir satır atladı mı biri, kıyameti kopartabiliyoruz. Herkes kendi görevlerini yerine getirecek(!) İşte o kadar.

Beynin Yapısı

İnsan beyni basitleştirmeceyi, sınıflandırmacayı kullanarak çalışıyor biliyor muydunuz? Milyonlarca sinir hücresiyle doğuyor olabiliriz, çocukken fişek gibi de olabiliriz ama bu durum bitiyor. O milyonlarca hücre zamanla kalmıyor. Bazı şeyleri kavrayabilmek zamanla güçleşebiliyor. Derken, süreç, elimize dosyalarımızı tutuşturuyor, başlıyoruz sınıflandırmaya. O kaba, bu salak, öteki tembel, bundan olur. E napalım, bir kapasitemiz var. Bunun farkında olmak, kendimizi ve düşüncelerimizi o kadar da çok önemsememek özgürleştirici bir şey olsa gerek.

İstikraribilite

Biz her gün uyuyoruz, uyanıyoruz, bu konularda istikrarlıyız bakın. Ama diğer birçok konuda, özellikle de duygularımız söz konusu olduğunda istikrarlı olmak çok güç. Bir gün bir şey hoşumuza giderken, başka bir gün hoşumuza gitmeyebiliyor. O yüzden duygularınızın ve davranışlarınızın İSTİKRARİBİLİTESİNİ farkına varın. Olmayacak duaya amin demeyin. Perşembenin gelişini çarşambadan görün. Daha ne diyeyim artık! Doğaüstü şeyler beklemeyin kendinizden, insansınız sadece, insan.